Sevenlerinin Anlatımıyla "Bir Duayenin Hayat Hikayesi" Rüknettin Küçükçalı Kitabı
Türk Tesisat sektörünün duayenlerinden, rahmetli Rüknettin Küçükçalı'nın kızı Güneş Küçükçalı Bayram Hanım'ın çalışmalarını yaptığı, Tesisat sektörümüzün 40 yılını anlatan bir kitap hazırlanıyor.
Sektörümüz için çok önemli bir kaynak olacak bu kitabın hazırlık aşamasında yaşananlar, faydalanılan kaynak kişi ve basılı yayınlar, hikâyeler yeni neslin kariyer ve mesleki disiplin yolculuğunda ışık olacaktır görüşündeyiz.
Rüknettin Küçükçalı'nın kızı olarak Sayın Güneş Bayram Hanım, Rüknettin Bey'in büyüdüğü ailesi ve eğitim hayatını, ilk mesleki deneyimlerini, kendi ailesini kurmasını, aldığı eğitimleri ve kurduğu Isısan firması hakkında neler söylersiniz?
Babam, Elâzığ’da, 1950 yılında doğmuş olup üç kardeşin en büyüğüdür. Üniversiteye kadar hayatının büyük kısmını Malatya’da geçirmiş, 1967 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makina fakültesine girmiş, o zamanın sisteminde yanı sıra işletme mastırını da yapıp, 1972 de “Yüksek makina mühendisi” olarak mezun olmuştur. Sırası ile 1971 yılında Turbosan, 1972 yılında Sungurlar ve 1974 yılında Tokar’da çalışmış ve çok genç yaşta, Tokar’ın Tepebaşı’ndaki Etap Otel şantiyesinin tüm tesisat işlerinde şef olarak görev yapmasıyla, tesisat sektöründe çok büyük bir deneyim kazanmıştır. Kazandığı bu deneyim ile 1975 yılında Fatih’te Isısan firmasını kurmuştur.
İlk çalışma alanları kat kaloriferi olmuş ve tek borulu sistemi ilk uygulayan kişi olarak, rakipleri arasında ciddi bir fark yaratmış, evin içinde çift boru yerine tek boru dolaştığı için, işçilik, boru adedi, vana ve ekipmanlarında maliyet açısından avantaj yakalamıştır. Ustalarla her cuma aksamı toplantı yaparak ilk eğitimlere o zamanda başladığını, “Çabuk biten iş para kazandırır” ve “Müşterinin memnun olması bize en büyük ödül” gibi Isısan’ın temel prensiplerini daha o zamanlarda deneyimlendiğini görebiliyoruz.
Annem ile üniversite yıllarında folklor grubundan tanışıp, arkadaşları arasında ilk evlenen çift olmuşlar ve evlendikleri ilk yıllarda ciddi maddi sıkıntı çekmiş olmalarına rağmen arkadaşlarıyla bir araya gelmekten, imkânlar dâhilinde eğlenmekten hiç vazgeçmemişler. 1979 yılında da ben dünyaya gelmişim.
Isısan’ı kurarken ve ilk yıllarında, alınan bazı dersler olmuş. Alınan ilk ders: “Asla Genel Vekaletname verme”, “Tüm avantajlar bir yerde toplanamaz.”, “Asla bir kritere göre karar alma.” ve “Ağaca bakarken ormanı kaçırma.” Bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Isısan önce kolektif şirket olarak üç-beş ustayla yola çıkmış, sonrasında malzeme satışına başlamış, firma büyüdükçe satış servisi kurulup, birçok makine mühendisi arkadaş işe başlamış hem satış hem taahhüt işi bir süre beraber yürütülmüş, daha sonra, Isısan Anonim Şirketi olarak satış kısmını ayırmış ve satışa konsantre olmuştur.
Yani, şirket aslında hiç aralıksız olarak hep ileriye götürülmüş ve tüm bunlar babamın isabetli, sağduyulu kararlarıyla olmuştur.
Isısan'ın Balmumcu Beşiktaş İstanbul merkezi nasıl bir kurumdu, hangi markalar mevcuttu, inşaat sektörüne bu markaların tanıtımı ve satışı ardından hizmete alınması sonrasında bakım çalışmaları hakkında sizin gözünüzden bilgi verir misiniz?
Babam doğalgazın Türkiye’de çok hızlı bir şekilde gelişeceğini ilk hissedenlerden biri olmuş ve ona göre hazırlık yapmaya başlamış. Örneğin, Amerika’daki ASHRAE fuarlarına katılıp, oradaki uygulamaları görüp, Almanya’daki ISH fuarında Buderus’la görüşülmeye başlandıktan kısa bir zaman sonra sadece Buderus’un değil aynı zamanda, Goodman, Amana, Elicent, Reflex, Highlife, Spirovent, ITM, Maico, Dreizler, Man gibi birçok markanın ve en son olarak da Daikin’in Türkiye’deki tek yetkili distribütörü olmuştur. Bu sayede ISISAN; ev, iş yeri, endüstriyel olmak üzere Isısan ısıtma soğutma ve havalandırma alanında her türlü ihtiyacın karşılandığı, bir adreste toplanan, tek bir çözüm merkezi haline gelmiştir.
Türkiye’de ilk defa, Balmumcu merkez binamız başta olmak üzere 400 m2, Koşuyolu’nda 1800 m2 ve diğer tüm bölgelerde dâhil ürünlerin çalışır olarak sergilendiği showroomlar yapılmış. “Sattığın ürünü sergile, göster, anlat” babamın benimsediği pazarlama stratejisi olmuş ve yemek yediği restoranın sahibinden, taksiye, postacıya, herkesi showrooma çağırıp, kendisi de dâhil anlatıp ağızdan ağıza reklamın en etkili reklam olduğuna inanmıştır.
“Bir iş yapılmaya değer ise, en iyi şekilde yapılmalıdır.”
“Müşteri bize başvurmuşsa, size ihtiyacım var demek istiyor. Derhal yardımcı olmalıyız”
“Müşteriyi kandırma lüksümüz yok, müşterisini kandıran, kendini kandırır” ilkeleriyle Isısan büyümüştür.
Sevgili arkadaşım ve aynı zamanda Servis Müdürümüz Ali Aktaş’ın da belirttiği gibi “On yıl önce iş yapmış olun, on yıl sonra arasanız bile mutlaka ilk günkü gibi sizinle ilgilenirdi. “Müşteri memnuniyetini her şirket telaffuz eder, Isısan yaşatırdı.”
Ve bence isin enteresan tarafı, ticari kaygı olmadan O’na bir şey sorulduğunda zamanını esirgemeden detaylıca bilgi vermesi, insanların yanlış yapmaması için maksimum çabayı göstermesiydi. Babamın ana amacı aslında ürün satmak ve para kazanmak değildi. O bütüne, tüm sektörü, tüm çalışanları da içeren “Büyük resme” bakıyordu ve derdi ki: “Sektör Büyürse Herkes Zaten Payını Daha İyi Alacak”
Rüknettin Küçükçalı eğitime büyük önem veriyordu, Isısan toplantıları ve Isısan Akademi bir ilkti, bu çalışmaları hangi ilkeler ışığında nasıl yapıyordu?
Babam eskiden insanların bilgiyi sakladığını ve doğru bilgiye ulaşmanın ne kadar zor olduğundan bahsederdi. Gelecek nesillere doğru bilgileri aktarmanın ilk adımı “Problem gecesi” adı altında babamın bir araya getirdiği küçük grubun tartışmaları ile başlamış olup sonrasında bu tartışmalar, Isısan çatısının altına toplantı boyutunu kazanmış ve ayda bir kez, hafta sonu Isısan’ın Koşuyolu'ndaki binasında kalabalık bir katılıma dönüşmüştür. Babam, TTMD'nin kuruculardan biri olarak, bu toplantıları TTMD toplantılarına dönüştürmüş ve katılımcıları Koşuyolu binasında, bu toplantılar İTÜ Makina Fakültesi’nde yapılana kadar ağırlamaya devam etmiştir.
Daha sonra, Balmumcu binada büyük bir konferans salonu yapılmış ve Isısan Toplantıları adı altında yeni bir seminer konsepti yaratılmıştır. Bu toplantıların temel prensibi “Bilgi paylaştıkça çoğalır” felsefesi olmuş ve gerçekten de bilgi paylaştıkça çoğalmıştır. Ayrıca bu toplantılar beraberinde sosyalleşmeler getirmiş ve insanlar birbiriyle tanışıp, kaynaşmaya başlamış birbiriyle kenetlenen bir sektör halini almıştır.
Babam her zaman “Yaprak olmayın, ağaç olun” derdi. Bu konuda Ali Aktaş’ın bir anlatımını eklemek istiyorum. “Bilgi paylaştıkça çoğalır” sözünün somut bir anlam kazandığı nokta ise Isısan seminerleridir. O’nun bir ağaç olma hayali vardı. Kökleri çok derinlerde bir ağaç olup sürekli böyle meyve veren, sürekli yaprakları olan bir ağaç...”
Akademisyen Hocalarımız ile çalışmalarının sonucunda yayına alınan kitaplar ve konu başlıkları bu kitapta yer alıyor mu?
Prof. Dr. Ahmet Arısoy ile bir gün yazlıkta otururken, babam “Ahmet” demiş “Buhar tesisatını çok iyi biliyoruz, elimizde birçok doküman var da neden bunları bir kitap olarak yayınlamıyoruz.” Ahmet Arısoy da “Yaparız” demiş. “Ama bu yayın bir Isısan kitabı olmalı ve sen de bütün bilginle sürece katılmalısın. Bu buhar kitabında öyle şeyler vermeliyiz ki insanlar bu kitaba bakarak uygulama yapabilsin. Orada senin çözdüğün projelerin örnekleri olsun.” Diye de babam devam etmiş, böylece, Buhar tesisatı kitabı birlikte çalışmaya başladıkları ilk kitap olmuş.
Buhar kitabından sonra 1991’de doğalgaz tesisatı, 1993’de Bacalar ve beton kaideler, 1993’de Kalorifer tesisatı, 1995’de Havalandırma tesisatı, 1997’de Sıhhi tesisat, diye devam etmiş en son 32’inci kitap olarak da Yenilenebilir enerji ve alternatif sistemler kitabı yayınlanmıştır.
Yenilenebilir Enerjiler ve Alternatif Sistemler kitabının önsözünde kendisinin de ifade ettiği gibi:
33 yıllık Isısan’da ki görevini tamamlarken, geriye muhtelif dergilerde yayınlanan 250 makale, TTMD Ulusal Sempozyumlarında 21 bildiri, TTMD 500’den fazla seminerde bildiri ve mekanik tesisat ile ilgili 32 kitap (500.000 adet) yayınlamıştır.
Burada Buhar Tesisatı kitabının önsözünde geçen yazıyı söylemek isterim. “Isısan, kitap ve yayınlarla bilgiyi paylaşarak, Türkiye’de on kişinin bir basamak atlaması yerine, tesisat ile ilgili herkesin bir basamak atlamasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir.”
Türkiye ve Rüknettin Küçükçalı’yı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu soruya izin verirseniz J. F. Kennedy’nin beğendiğim şu sözü ile başlamak istiyorum. Kendinize, “Ülkem benim için ne yapabilir?” sorusunu değil, “Ben Ülkem için ne yapabilirim?” sorusunu sorun.
Yine aynı şekilde, hiçbir ticari beklenti ve talep olmadan, zamanında çok olan elektrik kesintilerinde trafolarda “Restart” özelligi ile yani elektrik geldiği esnada cihazın gecikmeli olarak devreye girmesinin uygulanması ile ilgili de bakanla görüşmüştür. Yine Ahmet Özaktaç’ın ifade ettigi gibi, “Şu anda bütün Türkiye'nin küçük trafo merkezlerinde bu sistem kullanılıyor.”
Babam, Ahmet Özaktaç ile birlikte buna benzer enerji verimliliğini arttırmak için bakanlarla birbiri ardına elliye yakın görüşme yapmışlar. Babamın her zaman belirttiği gibi “Türkiye’nin daha iyiye gitmesi için, herkesin yaptığı işi daha iyi yapma çabasında olması gerekir.”
Sektör gençlerine ve duayenlerine gösterdiği saygı ve ilgi hakkında neler söylenebilir?
Babam yaş ayrımı yapmadan, herkese saygı duyar ve ilişki kurabilirdi. Özellikle de gençlerle çalışmak ve onlarla spor yapmak isterdi. Isısan takımının başarısı genç, çalışkan, dinamik, yapmak isteyen, başarmak isteyen bir ekip olmasından kaynaklıydı. Bu kadar kapasiteli gençleri bir arada tutup motivasyonunu sağlamanın ayrı bir beceri olduğuna inanıyorum. Babam ısrarla, “Gençlerin sağlıklı gelişebilmeleri için çalıştıkları kurumun her şeyden önce insana değer vermesi gerekiyor.” derdi.
Isısan seminerleri, TTMD ve diğer seminerlerdeki konuşmalar, pratik bilgilerle dolu, yol gösterici ve eğitici kitapların yazılması bu kitaplara herkesin rahat ulaşması için ve hala açık olan www.gunesisi.com sitesi kurulmuştur. Bu sayede, bilgi bir önceki nesiller gibi saklanmamış ve gençlerin, yeni neslin, önü açılmıştır. Bunların dışında babam gençlere hiçbir zaman “Nerden çıktı bu çocuk” diye bakmamış, her zaman elinden geldiği kadar anlatmış, paylaşmış, öğretmiş ve yardımcı olmaya çalışmıştır. Tıpkı bir yaşam koçu gibi… Gençlere gerçek anlamda kıymet vermiştir.
Babamın bir konuşmasını aktarmak isterim sizlere; “Nelere sevinirim? Türkiye’nin gelişmesine, gençlerin geleceğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahip olmasına ve başarısına.” Vehbi Koç’un da belirttiği gibi, “Ne kadar çok kaliteli insan yetiştirebilirsek, memlekete o nispette hizmet etmiş olacağız.”
Isısan seminerlerinde projecilerin ve diğer duayenlerin her zaman en önde yerleri ayrılmış olup, babam tüm konuşmalarında hiç kimsenin hakkını yemeden, herkesin emeğine saygılı ve sektör için yapılan emeklerin kıymetinin bildiğinin altını çizerek konuşmasına devam ederdi. Ahmet Arısoy’un bir konuşmasında dediği gibi babam aslında sektörü bilgi ve sevgi anlamında bir araya getiren bir “zamk” olmuştur.
Rakiplerini gözünden Isısan ve Rüknettin Küçükçalı nasıldı?
Babam hep derdi ki; “Çıtayı hep ulaşamayacağınız bir noktaya koyun ve ona ulaşmak için daha büyük bir gayretle sıçrayın ki daha çok yükselebilesiniz” Öncelikle, Dr. Murat Akdoğan ve Dr. Celalettin Çelik’e kitaba sağladıkları katkılardan dolayı teşekkür etmek isterim.
Murat Bey’in röportajında babam için “Rüknettin Bey'in rakiplerin sinirini zayıflatacak kadar güçlü bir yapısı vardı.” Diye başlayıp babamın becerisine, bilgisine ve yeteneğine her zaman saygı duyduğunu ve aslında güçlü ve iyi bir rakip herkesi geliştirildiğinden ve Türkiye'de pek çok yeniliğin ve ürünün o dönem geliştirildiğinden bahsediyor.
Celalettin Bey de 1995 yılından itibaren Viessmann ve Buderus rekabeti oluşmasından ve temel kavramlarda birtakım farklılıkların sektörde tartışmaları başlattığından örneğin “Çelik kazan mı, döküm kazan mı, üflemeli brülörlü kazananlar mı, atmosferik brülörlü kazanlar mı gibi ama bu tartışmaların hepsinin teknik seviyede olduğundan ve sektörün ufkunu açtığından bahsediyor.” “Rüknettin Bey'in sektörden çekilmesinden sonra O’nunla rekabeti özledim.” Diye de ekliyor Sayın Celalettin Çelik.
Goodman Türkiye sorumlusu Tony Rizk röportajında dediği gibi; rakiplerinin saygısını ve sevgisini kazanmış, çalışanlarına arkadaşım diyebilen ister kral ister temizlikçi olsun, herkese aynı saygı ile yaklaşabilen, Rüknettin Bey kadar özel bir insan, sektör olarak birbirlerine bu kadar kenetlenmiş, birlik olmuş başka bir sektör görmediğini belirtmiştir.
Oscar Wilde’nin “Bir dostun üzüntüsüne her kim olsa iştirak eder. Ama bir dostun başarısına iyi niyetle sevinmek çok yüksek bir ruh asaleti gerektirir.” Sözleri bence rakip ayrımının Türkiye’de ısıtma sektöründe o dönemde neden olmadığının anahtarıdır.
Naçizane, Rüknettin Küçükçalı'nın özelliklerini, mevcut şartların yanı sıra ileriyi sağlıklı görebilmek ve çalıştığı ekibinin gelişimlerini sağlamak, sektörün sağlıklı büyümesi için insan kaynağına ve bilgiye önem vermek, sürdürülebilir kılmak olarak gördüm ve bunların tekrar hatırlatılması için verilen emeklere saygı duyuyorum.
Sayın Güneş Küçükçalı Bayram Hanım, bize rahmetli babanız Rüknettin Küçükçalı'yı kendi gözünüzden anlatır mısınız?
Babam benim her ne kadar süper kahramanım da olsa, bir insandı. Hataları vardı. Kırdığı ve üzdüğü hem birlikte çalıştığı hem de dostu olan insanlar vardı. Ve bence kendisi de bunun farkındaydı çünkü son zamanlarda çabuk sinirlenme huyunu yenmeye çalışıyordu. Kimseyle küs kalmak istemiyordu.
Öbür taraftan ekilen 40,000 ağaç, okutulan yüzlerce öğrenci, yapılan sayısız yardım, sektör ve gençlere bırakılan büyük bir bilgi mirası ve insanlarla kurulan içten özel ilişkiler var.
Bir kişiyi tanıdıkça, onun prensiplerine, hayata ve insanlara bakışına, ahlakına ve nelere kıymet verdiğini öğrenirsiniz. Temel prensipleriniz uyuyorsa, dostluklara devam edersiniz. Zorluklarına rağmen, bir insanın kişiliğine, her yönüyle saygı duyuyorsanız, işte bence o özel bir insandır.
“Öyle bir hayatınız olsun ki, çocuklarınız hakkaniyet ve dürüstlüğü düşündüklerinde, akıllarına siz gelesiniz” sözü bence babamı anlatıyor çünkü dürüstlük ve hak yememek onun hayat prensibiydi.
Victor Hugo’nun da dediği gibi “Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya değer şeyler yaşayın!”
Babamın hem okunmaya değer şeyler yazan, hem de yazılmaya değer şeyler yapabilen özel insanlardan bir tanesi olduğuna inandığım için bu kitabı yazdım.
Kitap sadece bir insanın başarısını, başarısının yollarını, insani ilişkilerini, karakterini ve yaptığı hataları anlatmıyor, aynı zamanda sevgiyi ve sevginin gücünü temsil ediyor.
Çünkü sevginin ebedi olduğuna inanıyorum.
Babamın yolunda, onun ilkeleriyle yola devam ederken, aklımda onun beni en çok etkileyen güzel sözü yankılanıyor:
“Bilgi için de sevgi için de uğraşmaya değer.”